26 Mart 2012 Pazartesi
evet
tek başına içmek iyi olmuyo, insan iki kelam konuşamayınca; paylaştığım şarkıların ileti kısımlarıyla sohbet eder oldum.. sanırım yalnızlığın dibine gelmişim :) ilaçlar da bitti, yalnızlığın dibini de gördüm, tıp dünyasının kafasını da yaşadım, kara yalın ayak basıp dakikalarca çığlık da atacak kadar isyanda ettim, dersimi yaptım yani ! ben olmuşum artık, bi sonra ki seviyeye geçme zamanı gelmiş :) artık biriktirdiğim gönüllerle önüme bakıp "eğlenme zaman dilimi" ne girdiğimi beyan ederim :)
24 Mart 2012 Cumartesi
Kızlarında sünnet anıları olur ;)
Ortaokul
zamanlarımdı. Okulların tatil zamanıydı ve bir tatilde başıma gelebilecek en
kötü organizasyon olacaktı. Kardeşlerimin sünneti…
Sünnetten
sana ne demeyin. Evde sabahtan akşama kadar bitmek bilmeyen bir etek krizi
yaşanıyordu. Annem etek giymem gerektiğini hanım hanımcık olmam gerektiğini ve
oynamamı istiyordu. Gözlerim fal taşı gibi açılmış, bu işten sıyrılma
taktiklerini düşünüyordum. Ya kızız diye illa etek mi giymem gerekiyordu zaten
bacaklarımda çirkindi, bide bu yetmezmiş gibi mahalleye ve bütün tanıdıklara
bakın ne kadar çirkin bacaklarım var diye reklam mı yapmamız gerekiyordu. Ama
bu durumu annem anlamıyordu...
Kaçmayı
düşündüm ama paramda yoktu. Annemin insafına kalmıştı bu etek
olayı.
Güzel
memleketimin kına kokan, küçük beyinli insanların dükkanlarını
sıra sıra açtığı, kendi edasında ben de bir Metrocity olabilirim tavrıyla,
olmayan endamıyla dimdik karşımda Hasan Baba Çarşısı… Annem ve ben deli gibi
alışveriş yapmak için ipimizin bırakılmasını bekliyoruz :) Zemin kattan
başladık 5 katıda süperman hızıyla turladık ve gördüğüm en çirkin eteği
beğendi, böyle olacağını biliyordum. Olmayan karizmam daha da aşağılara
inecekti. Kahverengi asimetrik kesim bir etek, beyaz üzerine kahverengi
puantiyeli bir gömlek yakaları da asimetrik kesim (tam benim tarzım) . Ağlar
gibi bakışlarla bakmıştım anneme ama faydasızdı. Annemin beni tamamen bir ev
kızı yapmak istediğine o gün emin oldum. Ama sinsi bakışlarımla eteği ve
gömleği o gece imha etme planları kurdum.
Bütün gece eteği aradım
bulamadım.
Üstüne yetmezmiş gibi ev tıka basa insan dolu akrabalar felem ertesi
gün sünnet var. Evde hu hu hu diye hatim indiren nineler.
Zavallı kardeşlerim
süt dökmüş kedi gibi böm böm oturuyorlardı.
Uykum gelmişti. Evde uyuyacak bir
köşede kalmamıştı. Balık istifi gibi yan yana yatan seç beğen al edasıyla akrabalar…
Bende bir yer kestirdim gözüme yattım ama uyuyamamıştım.
Horultular, konuşmalar, dualar…
Sünnet
olayına pek girmek istemiyorum aslında ama acı bir yaradır benim için. Çırpı
gibi bacaklarımla mahallemizin bütün yağız delikanlılarına rezilliğimi tescillediğim
gündür. Üstüne bir de oynadım şıkıdım şıkıdım. Eee annemi tanısaydınız göbek
bile atardınız korkudan. Ama sünnetin bittiği gece apartman boşluğuna salladım
erotik eteğimi :)
Ve unutmaya
çalıştım hep o eteği...
Asit
Uzun uzun yolları koşarak gitmek istedi.
Bir yere yetişme telaşı değildi…
Uzaklaşmak istiyordu artık beynini kemiren bu
düşüncelerden.
Bağırdı ağaçlara havaya ortalığa. Çığlık her zaman güzeldi
onun için.
Ensesindeki derin bulantılı ağrı onu deli ediyordu, düşmek ister gibi ama ayakta kalmaya ısrarlı.
Gece uykusunda odasına birileri girip, kansız bir ameliyatla
beynine ufacık bir böcek takmış sanki. Böcek durmadan olmaması gereken yerlerde
gezip kızın düşüncelerini karıştırıyor.
Bazılarını yiyor bazılarını örtüyordu. İşte bu yüzden sağlam
bir sonuca ulaşamıyordu beklide.
Her şey yarım. Tamamlanan bir konu bile yok.
Etrafındaki
beyinleri incelediğinde olaylar farklıydı her şey bu böcek yüzündendi.
Kim ne niyetle o böceği oraya koymuştu? Ne istiyorlardı ?
Daha can alıcı bir soru ise o böcek oradan nasıl çıkacaktı?
Ne kadar daha kalmaya programlanmıştı ?
Birkaç ay onunla yaşayabilirdi.
Ama uzun seneler sürmesinden korkuyordu. Kendine bu kadar
sene zor dayanmıştı. Kendini ikiyle çarpmak gibiydi bu böcek. Zaten zor olan
işleri iyice çıkmaza sokup sonu olmayan bir ip gibi sonsuz kılıyordu soruları.
Acaba bu böcek dişimiydi, erkek mi?
Yada eşcinsel yada cinsiyetsiz.
Kafasının içine virüs arkasından bir trojen yazılımı kursa
scan dese bulur muydu o böceği?
Böcek yemek yerine düşüncelerimi yiyordu.
Durmadan mantıklı mantıksız bir şeyler üretmesi gerekiyordu.
Böcek hep acıkacak ve en güzel düşünceleri yiyip bitirmek
isteyecekti.
Bu durumda iyi gibi gözüken düşünceler yaratmak böceği bir
şekilde kandırmak gerekiyordu.
Düşünceleri olmadan nasıl yaşayacaktı bu kız?
Böcekte yaşayamazdı düşüncesiz.
Beklide kız düşünmeyi bıraksa böcek ölecekti beyninde bir
yerde.
Ama kız nasıl dayanabilecekti düşünmeden?
Şuan bu düşündüklerini o sinir bozucu böcek anlayabiliyor muydu acaba ?
O zaman neden bu düşünceleri de yemiyor du?
Belki de ensesindeki bu salakça ağrı o yüzdendi düşünürken
yiyemiyor başka konuya geçme mi bekliyordu, belli sabırsızlanıyordu ama o kadar
da kolay olmayacaktı…
Kal benimle...
Saçlarımı böyle bir yerde savurmak istemezdim.
Boğuyor insanı, nefes alamıyorsun sanki.
Çektiğin acıyı kelimelerle anlatamıyorsun, içinde sızlayan
yalnızlığı...
Kahvemi içerken bile eski sevmediğim yeri özlüyorum. Sürekli
sıkıldığım yapacak bir şey bulamadığım, küçük beyinli insanların yaşadığını
düşündüğüm o yeri özlüyorum çok.
Gönlümün derdine düşüp uzaklarda yaşayan bir soluk bulma
özlemiyle yaşıyordum oysa.
Ukalalığımı çok iyi anlıyorum şimdi.
Yoldaki şeytanın izlerini hiç kaybetmedim. Gözümün içine sokar
gibi bir renk de izler...
Renkli eller korkularımı alıp gider sandım her zamanki gibi
her hayalim gibi bu da olmadı.
Başka bir renk denemem gerektiğini düşündüm hep, bu
konularda hep yanılmış olmamın sebebini düşünüyorum şimdilerdeyse...
Görünemedim belki de. Gizlenip saklanıp görün beni dedi
tenim ne salakça.
Gönlüm çok deneyimsiz belki de, deneyimler acı verince oda
renkli izleri takip etmek istedi düşünmeden. Aç gözünü dedim, renkleri baştan
çıkart dedim neden dinledin ki beni.
Kıymet bilmeyenlerle mutlu olunmaz oysa, kıymet bilmeyen renklerin cazibesi çok deme bana.
Umut Pandoranın kutusunda kalan tek şey değil bence, ihtiras...
İnsanın içini kemiren bu tutku umut etmekten daha tehlikeli
oysa.
Üst üste sigaralar içirir sana, çakmağındaki gaz biter ama o
el sıkılmaz pakete gitmekten.
Bir müddet alkole verirsin kendini tatlıdır düşüncelerin
hafifçe sallanması. Erotik anılarınla çarpışır acıların değişik bir kıvam çıkar
ortaya anlık mutluluk verir sana ama anlık.
Aslında hayat anlık zaten. Anlık verdiğin kararlarla mutlu
olabiliyor insan sadece. Evet dese miydim acaba? Ya kaçırıyorsam güzel bir
olayı. İhtimaller, ihtimaller ve ihtimaller.
Çok sakat bir düzen bu düzen.
Sesini duyurmaya çalışan bu melodi inceden inceden giriyor
kanıma demek istiyor...
“Kal benimle sonuna kadar yaşa bu düşleri umarsızca”
Kara sinek ne işin var senin karabaş otlu çayımın dumanında?
Başım sabit haldeyken yalpalanıyor, beynimin ruhu kendini
bir yerlere sığdıramıyor…
ince den burnum akıyor, algım isyanlar da…
ince den burnum akıyor, algım isyanlar da…
Ağzım da bir toprak tadı, ojelerim yıpranmış, konudan konuya atlıyorum sabahın köründen beri. Ufak bir velet bacağımı ısırdı morumsu degradeli yeni izim sızlıyor, neler oluyor ya bugün?
40 mg’lık bir hapın yoksunluğunun, tecrübesi buymuş demek… Sıçayım böyle tecrübeye J
Ne işime yarayacak ileri de? Nere de ruhu yoran oradan oraya savuran tecrübe cinsi varsa bende…
Zihni sinir projeleri tarzında ki tecrübelerin ablasıyım
adım ilkay, yaş 31.
Hediye paketi tadın da ölçülere sahip olmak isterken, 180 boyuma inat 11 cm. topuklu giymeyi seven,
kırmızı çikolata hayalleri kuran, malzemenin tozuyla ilgilenen, çamura yalın
ayak basmayı seven, yumuşak kumaşları beğenen, vokalsiz müziklere kendini
veremeyen, ileri de başarılı bir rakı ustası olmayı amaçlayan, devrik
cümlelerin hayranı, estetiğin dans da olduğunu düşünen, ince kafaların
hatunuyum…
Baharın bünyeye getirdiği kıprışımların ruhiyatı içerisinde,
kendime karabaş otu demleyip yanında da sigaramı tellendirirken çayıma birkaç
sorti uçan kara sineğin akabinde artık bir blog-um olsun diye düşündüm. İşim
gücüm kendim. Madem öyle müziğe volüme verip yazayım dedim niyetim edepsizce
yazmaktı ama içtiğim sıvıya ters J
Gece 12 buçuk dan sonra edepsizce yazmak daha çekici
geliyor, neyse bünye gene ne istiyorsa yazmaya gereksinim duydu 2 seneden sonra
ve başladım söğüt gölgesinde yüksek kafalarla cümleler kurma kurma-ya çalışma
mesaisine...
Kaydol:
Kayıtlar (Atom)