24 Mart 2012 Cumartesi

Kara sinek ne işin var senin karabaş otlu çayımın dumanında?



Başım sabit haldeyken yalpalanıyor, beynimin ruhu kendini bir yerlere sığdıramıyor…
ince den burnum akıyor, algım isyanlar da…

Ağzım da bir toprak tadı, ojelerim yıpranmış, konudan konuya atlıyorum sabahın köründen beri. Ufak bir velet bacağımı ısırdı morumsu degradeli yeni izim sızlıyor, neler oluyor ya bugün?

40 mg’lık bir hapın yoksunluğunun, tecrübesi buymuş demek…  Sıçayım böyle tecrübeye J

Ne işime yarayacak ileri de? Nere de ruhu yoran oradan oraya savuran tecrübe cinsi varsa bende…

Zihni sinir projeleri tarzında ki tecrübelerin ablasıyım adım ilkay, yaş 31.

Hediye paketi tadın da ölçülere sahip olmak isterken,  180 boyuma inat 11 cm. topuklu giymeyi seven, kırmızı çikolata hayalleri kuran, malzemenin tozuyla ilgilenen, çamura yalın ayak basmayı seven, yumuşak kumaşları beğenen, vokalsiz müziklere kendini veremeyen, ileri de başarılı bir rakı ustası olmayı amaçlayan, devrik cümlelerin hayranı, estetiğin dans da olduğunu düşünen, ince kafaların hatunuyum…
Baharın bünyeye getirdiği kıprışımların ruhiyatı içerisinde, kendime karabaş otu demleyip yanında da sigaramı tellendirirken çayıma birkaç sorti uçan kara sineğin akabinde artık bir blog-um olsun diye düşündüm. İşim gücüm kendim. Madem öyle müziğe volüme verip yazayım dedim niyetim edepsizce yazmaktı ama içtiğim sıvıya ters J
Gece 12 buçuk dan sonra edepsizce yazmak daha çekici geliyor, neyse bünye gene ne istiyorsa yazmaya gereksinim duydu 2 seneden sonra ve başladım söğüt gölgesinde yüksek kafalarla cümleler kurma kurma-ya çalışma mesaisine...







Hiç yorum yok:

Yorum Gönder