24 Mart 2012 Cumartesi

Kal benimle...


Saçlarımı böyle bir yerde savurmak istemezdim.
Boğuyor insanı, nefes alamıyorsun sanki.
Çektiğin acıyı kelimelerle anlatamıyorsun, içinde sızlayan yalnızlığı...
Kahvemi içerken bile eski sevmediğim yeri özlüyorum. Sürekli sıkıldığım yapacak bir şey bulamadığım, küçük beyinli insanların yaşadığını düşündüğüm o yeri özlüyorum çok.
Gönlümün derdine düşüp uzaklarda yaşayan bir soluk bulma özlemiyle yaşıyordum oysa.
Ukalalığımı çok iyi anlıyorum şimdi.
Yoldaki şeytanın izlerini hiç kaybetmedim. Gözümün içine sokar gibi bir renk de izler...
Etlerimi çektiler esnettiler, yaşlandı tenim birden.
Renkli eller korkularımı alıp gider sandım her zamanki gibi her hayalim gibi bu da olmadı.
Başka bir renk denemem gerektiğini düşündüm hep, bu konularda hep yanılmış olmamın sebebini düşünüyorum şimdilerdeyse...
Görünemedim belki de. Gizlenip saklanıp görün beni dedi tenim ne salakça.
Gönlüm çok deneyimsiz belki de, deneyimler acı verince oda renkli izleri takip etmek istedi düşünmeden. Aç gözünü dedim, renkleri baştan çıkart dedim neden dinledin ki beni.



Kıymet bilmeyenlerle mutlu olunmaz oysa, kıymet bilmeyen renklerin cazibesi çok deme bana.
Umut Pandoranın kutusunda kalan tek şey değil bence, ihtiras...
İnsanın içini kemiren bu tutku umut etmekten daha tehlikeli oysa.
Üst üste sigaralar içirir sana, çakmağındaki gaz biter ama o el sıkılmaz pakete gitmekten.
Bir müddet alkole verirsin kendini tatlıdır düşüncelerin hafifçe sallanması. Erotik anılarınla çarpışır acıların değişik bir kıvam çıkar ortaya anlık mutluluk verir sana ama anlık.
Aslında hayat anlık zaten. Anlık verdiğin kararlarla mutlu olabiliyor insan sadece. Evet dese miydim acaba? Ya kaçırıyorsam güzel bir olayı. İhtimaller, ihtimaller ve ihtimaller.
Çok sakat bir düzen bu düzen.
Sesini duyurmaya çalışan bu melodi inceden inceden giriyor kanıma demek istiyor...
“Kal benimle sonuna kadar yaşa bu düşleri umarsızca”




Hiç yorum yok:

Yorum Gönder