Saçlarımı böyle bir yerde savurmak istemezdim.
Boğuyor insanı, nefes alamıyorsun sanki.
Çektiğin acıyı kelimelerle anlatamıyorsun, içinde sızlayan
yalnızlığı...
Kahvemi içerken bile eski sevmediğim yeri özlüyorum. Sürekli
sıkıldığım yapacak bir şey bulamadığım, küçük beyinli insanların yaşadığını
düşündüğüm o yeri özlüyorum çok.
Gönlümün derdine düşüp uzaklarda yaşayan bir soluk bulma
özlemiyle yaşıyordum oysa.
Ukalalığımı çok iyi anlıyorum şimdi.
Yoldaki şeytanın izlerini hiç kaybetmedim. Gözümün içine sokar
gibi bir renk de izler...
Renkli eller korkularımı alıp gider sandım her zamanki gibi
her hayalim gibi bu da olmadı.
Başka bir renk denemem gerektiğini düşündüm hep, bu
konularda hep yanılmış olmamın sebebini düşünüyorum şimdilerdeyse...
Görünemedim belki de. Gizlenip saklanıp görün beni dedi
tenim ne salakça.
Gönlüm çok deneyimsiz belki de, deneyimler acı verince oda
renkli izleri takip etmek istedi düşünmeden. Aç gözünü dedim, renkleri baştan
çıkart dedim neden dinledin ki beni.
Kıymet bilmeyenlerle mutlu olunmaz oysa, kıymet bilmeyen renklerin cazibesi çok deme bana.
Umut Pandoranın kutusunda kalan tek şey değil bence, ihtiras...
İnsanın içini kemiren bu tutku umut etmekten daha tehlikeli
oysa.
Üst üste sigaralar içirir sana, çakmağındaki gaz biter ama o
el sıkılmaz pakete gitmekten.
Bir müddet alkole verirsin kendini tatlıdır düşüncelerin
hafifçe sallanması. Erotik anılarınla çarpışır acıların değişik bir kıvam çıkar
ortaya anlık mutluluk verir sana ama anlık.
Aslında hayat anlık zaten. Anlık verdiğin kararlarla mutlu
olabiliyor insan sadece. Evet dese miydim acaba? Ya kaçırıyorsam güzel bir
olayı. İhtimaller, ihtimaller ve ihtimaller.
Çok sakat bir düzen bu düzen.
Sesini duyurmaya çalışan bu melodi inceden inceden giriyor
kanıma demek istiyor...
“Kal benimle sonuna kadar yaşa bu düşleri umarsızca”
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder