4 Nisan 2012 Çarşamba

Şarkı



Çalan şarkı çınlıyor kulaklarda.
Herkesin önünde içkisi, başı aşağıda derin düşüncelerde...
Geçmiş yıllarda yaşananlar gözlerinin önünde.
Süslü tokasıyla şarkı söyleyen Latin kökenli bir kadın, kabarık bir elbisesi var.
Piyano da zenci yaşlı uzun boylu, uzun parmaklı, alnı açılmış bir müzisyen gözlerini kısıyor çalarken.
Fransızca bir şarkı büyük ihtimal eski yaşanmış bir aşkı anlatıyor. Yaşanan aşk da geçen güzel günleri, kötülükler unutulmaya çalışılıyor.
Bu eski yıkılmak üzere gibi duran bar da ki herkes unutmayı deniyor.
Sessiz bir sahil kasabası burası.
Fazla kabalık olmayan bar da herkes içinden sözleri tekrarlıyor, kadının şarkısından başka ses yok biten içkiler sorulmadan dolduruluyor. Kimse gürültüyü sevmiyor.
Fazla gürültülü geçen uzun savaş yılları kulakları yıpratmış, kadının şarkısıyla unutmaya çalışıyorlar kötü günleri.
Daha önceki senelerde yaşadıkları, dokundukları kadınları düşünüyorlar.
Uzun boylu, kirli sakallı ve iri yarı bir barmen işletiyor burasını.
Sol bacağı aksıyor, bu yara hep o kadını hatırlatıyor ona. Hayatını önüne serdiği o kadını.
Yaşıyor olması için bir bacağını daha vermeye hazır olan yaşlı barmen.
Eski denizcilerden ve askerlerden oluşan barın müşterilerine bakıyor, içkileri kontrol ediyor gözleriyle.
Acısı yüzünden okunuyor. Çok sevmiş o dalgalı saçlı kadını… Öldüğünde bile mezarlık da kalmış haftalarca. Bir bıçak kalbinde çok derinlere batmış. O bıçak hala orada sızlatmakta kalbini ara ara.
Hitler yanlısı, Alman Casusu, dalgalı saçlı, narin ama iri gözlü, sert bakışlı ve ince belli…
Vazgeçirmek için çok uğraşmıştı ama tutkulu bir kadındı. Sadece onu sevmesini istemişti. Dünya da yaşananlardan ayrı bir dünyaları olsun istiyordu ama yandaşları tarafından öldürülmüştü…
Yıkılmıştı duyduğu zaman barmen… Uzun bir süre ağlayamamıştı bile. Gecelerce arzuyla dokunduğu, kıvrılıp kucağında uyuduğu kadın yaşamıyordu. İnanamadı uzun bir yolu koşarak gitti. Ölü bedenini görmeden inanamayacaktı ama bu hırs, bu üzüntü bacağından vurulmasına sebep oldu.
Seneler sonra açmıştı bu barı. Adını da Zen koymuştu. Çünkü hiçbir zaman gerçek adını merak etmemişti kadının. Merak ettiği başka şeylerdi zevkleri, bakışlarındaki anlamı o da aynı şeyi hisseder miydi? Dokunurken...
Geçen zaman o acıyı hafifletmemişti pek.
Bardaki kime sorsan çok güzel bir kadını anlatırdı mutlaka. Yalnız geçen seneler, unutulamayan zamanlar.
Şarkıyı söyleyen kadın aynı şarkıyı belki defalarca söylüyordu ama kimse bıkmıyordu. Bu kasvetli hava hiç bitmiyordu.
Barın kapısı açılsa içeriye o dalgalı saçlarıyla gülümseyerek sevgilisi girse. Doyasıya sarılsa dudaklarını hiç bırakmasa… Gözleri kapıya baktığında hep aynı hayali kurardı barmen.
İşte bu adamların düşündükleri kadınlar, istekleri, arzuları hep böyle bir erkeği olsun istemişti şarkıcı ama hayatı hep yalnızdı. Şarkıdaki sözleri hep düşlerinde yaşamıştı. Yaşı 45’e geliyordu. Bir sevdiği bir evi bir çocuğu hiç olmamıştı. Tekrar dünyaya gelse belki seneler önce ona bu şarkıyı yazan adama bir fırsat verirdi… Çok gençti o zamanlar bitmek bilmeyen bir hırsı vardı. Büyük sahnelerde şarkı söylemek, gösterişli elbiseler giymek istiyordu. Ezdi önüne çıkan bütün kır çiçeklerini. Düşünmemeye çalışıyordu bunları ama bu şarkı ona yalnızlığını hatırlatıyordu ve bencilliğini…
Sonradan anlaşılan hatalarla doluydu bu bar.
Sert deniz rüzgarları bile pişmanlıkları alıp götüremiyordu. Çünkü çok derinlerdeydi acılar.
Herkes savaştan kötü anılara sahipken piyanist o uzun yılları hapis de geçirmişti. Beklide onun daha kötü anıları vardı o dört duvarlar arasında. Havasız kalmaktan daha kötüydü habersiz kalmak. Küçücük elleri vardı, gülerken şaşı bakardı, süt kokan, dim dik saçlı kara gözlü kızı. Annesi alıp gitmişti. Haklıydı, kim isterdi ki sabahlara kadar barlarda çalışan beş parasız kötü bir müzisyeni? İçkisi, kumarı ve kadınlara zaafı vardı o yıllarda. İşte o sert rüzgarların bu yaşananları alıp götürmesini isterdi ama aynı rüzgar ona kızını da getirebilirdi belki.

Umutlar hiç tükenmiyordu… Herkes bir mucize bekliyordu yada hikayenin bitmesini.
Cevaplanamayan soru ise mutlu son mu ? Acı bir son mu?
Hikaye gerçekçi mi olmalı? O zaman acı bir son bekliyordu…
Bugünlerin üzerinden geçen uzun yapayalnız senelerden sonra bitmiş bedenler.
Tek istedikleri düşüncelerin, pişmanlıkların, acılarında bedenleriyle bitmesiydi…




Hiç yorum yok:

Yorum Gönder