Çalan
şarkı çınlıyor kulaklarda.
Herkesin
önünde içkisi, başı aşağıda derin düşüncelerde...
Geçmiş
yıllarda yaşananlar gözlerinin önünde.
Süslü
tokasıyla şarkı söyleyen Latin kökenli bir kadın, kabarık bir elbisesi var.
Piyano
da zenci yaşlı uzun boylu, uzun parmaklı, alnı açılmış bir müzisyen gözlerini
kısıyor çalarken.
Fransızca
bir şarkı büyük ihtimal eski yaşanmış bir aşkı anlatıyor. Yaşanan aşk da geçen
güzel günleri, kötülükler unutulmaya çalışılıyor.
Bu
eski yıkılmak üzere gibi duran bar da ki herkes unutmayı deniyor.
Sessiz
bir sahil kasabası burası.
Fazla
kabalık olmayan bar da herkes içinden sözleri tekrarlıyor, kadının şarkısından
başka ses yok biten içkiler sorulmadan dolduruluyor. Kimse gürültüyü sevmiyor.
Fazla
gürültülü geçen uzun savaş yılları kulakları yıpratmış, kadının şarkısıyla
unutmaya çalışıyorlar kötü günleri.
Daha
önceki senelerde yaşadıkları, dokundukları kadınları düşünüyorlar.
Uzun
boylu, kirli sakallı ve iri yarı bir barmen işletiyor burasını.
Sol
bacağı aksıyor, bu yara hep o kadını hatırlatıyor ona. Hayatını önüne serdiği o
kadını.
Yaşıyor
olması için bir bacağını daha vermeye hazır olan yaşlı barmen.
Eski
denizcilerden ve askerlerden oluşan barın müşterilerine bakıyor, içkileri
kontrol ediyor gözleriyle.
Acısı
yüzünden okunuyor. Çok sevmiş o dalgalı saçlı kadını… Öldüğünde bile mezarlık
da kalmış haftalarca. Bir bıçak kalbinde çok derinlere batmış. O bıçak hala
orada sızlatmakta kalbini ara ara.
Hitler
yanlısı, Alman Casusu, dalgalı saçlı, narin ama iri gözlü, sert bakışlı ve ince
belli…
Vazgeçirmek
için çok uğraşmıştı ama tutkulu bir kadındı. Sadece onu sevmesini istemişti.
Dünya da yaşananlardan ayrı bir dünyaları olsun istiyordu ama yandaşları
tarafından öldürülmüştü…
Yıkılmıştı
duyduğu zaman barmen… Uzun bir süre ağlayamamıştı bile. Gecelerce arzuyla
dokunduğu, kıvrılıp kucağında uyuduğu kadın yaşamıyordu. İnanamadı uzun bir
yolu koşarak gitti. Ölü bedenini görmeden inanamayacaktı ama bu hırs, bu üzüntü
bacağından vurulmasına sebep oldu.
Seneler
sonra açmıştı bu barı. Adını da Zen koymuştu. Çünkü hiçbir zaman gerçek adını
merak etmemişti kadının. Merak ettiği başka şeylerdi zevkleri, bakışlarındaki
anlamı o da aynı şeyi hisseder miydi? Dokunurken...
Geçen
zaman o acıyı hafifletmemişti pek.
Bardaki
kime sorsan çok güzel bir kadını anlatırdı mutlaka. Yalnız geçen seneler,
unutulamayan zamanlar.
Şarkıyı
söyleyen kadın aynı şarkıyı belki defalarca söylüyordu ama kimse bıkmıyordu. Bu
kasvetli hava hiç bitmiyordu.
Barın
kapısı açılsa içeriye o dalgalı saçlarıyla gülümseyerek sevgilisi girse.
Doyasıya sarılsa dudaklarını hiç bırakmasa… Gözleri kapıya baktığında hep aynı
hayali kurardı barmen.
İşte
bu adamların düşündükleri kadınlar, istekleri, arzuları hep böyle bir erkeği
olsun istemişti şarkıcı ama hayatı hep yalnızdı. Şarkıdaki sözleri hep
düşlerinde yaşamıştı. Yaşı 45’e geliyordu. Bir sevdiği bir evi bir çocuğu hiç
olmamıştı. Tekrar dünyaya gelse belki seneler önce ona bu şarkıyı yazan adama
bir fırsat verirdi… Çok gençti o zamanlar bitmek bilmeyen bir hırsı vardı.
Büyük sahnelerde şarkı söylemek, gösterişli elbiseler giymek istiyordu. Ezdi
önüne çıkan bütün kır çiçeklerini. Düşünmemeye çalışıyordu bunları ama bu şarkı
ona yalnızlığını hatırlatıyordu ve bencilliğini…
Sonradan
anlaşılan hatalarla doluydu bu bar.
Sert
deniz rüzgarları bile pişmanlıkları alıp götüremiyordu. Çünkü çok derinlerdeydi
acılar.
Herkes
savaştan kötü anılara sahipken piyanist o uzun yılları hapis de geçirmişti.
Beklide onun daha kötü anıları vardı o dört duvarlar arasında. Havasız
kalmaktan daha kötüydü habersiz kalmak. Küçücük elleri vardı, gülerken şaşı
bakardı, süt kokan, dim dik saçlı kara gözlü kızı. Annesi alıp gitmişti.
Haklıydı, kim isterdi ki sabahlara kadar barlarda çalışan beş parasız kötü bir
müzisyeni? İçkisi, kumarı ve kadınlara zaafı vardı o yıllarda. İşte o sert
rüzgarların bu yaşananları alıp götürmesini isterdi ama aynı rüzgar ona kızını
da getirebilirdi belki.
Umutlar
hiç tükenmiyordu… Herkes bir mucize bekliyordu yada hikayenin bitmesini.
Cevaplanamayan
soru ise mutlu son mu ? Acı bir son mu?
Hikaye
gerçekçi mi olmalı? O zaman acı bir son bekliyordu…
Bugünlerin
üzerinden geçen uzun yapayalnız senelerden sonra bitmiş bedenler.
Tek
istedikleri düşüncelerin, pişmanlıkların, acılarında bedenleriyle bitmesiydi…
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder